Otello-Sevda Sener

Tiyatro Dergisi
Sayı 150 Şubat 2005
Eleştiri
Sevda Şener

Doğru bir seçenek
Othello

Oyun Atölyesi’nin sunduğu “Othello” bana, çoktandır yanıt aramasını istediğim bir dizi soruyu sorma fırsatı yarattı. Tiyatro sanatının yaşamımızdaki yeri nedir? Nasıl bir tiyatro anlayışını sürdürüyoruz? Tiyatromuz günümüz genç seyircisinin bu sanattan beklentisine ne ölçüde yanıt verebiliyor? Gününü doldurmuş gibi görünen yerleşik tiyatro anlayışına karşı geliştirilen yeni seçenekler nelerdir? Bu uygulamalardan hangileri için başarılı oldu diyebiliyoruz? Başarının nedenlerini açıklayabiliyor muyuz? İşte, Kemal Aydoğan yönetiminde genç bir kadronun sunduğu “Othello” bu sorulardan çoğuna yanıt aramış ve büyük ölçüde bulmuş gibi göründü bana.

William Shakkespeare’nin “Othello”su çetin bir oyundur. Cinayete varan aşırı kıskançlığın gerekçeleri insana zorlama gelir. Seyrettiğim birkaç sahne ve film uygulamasında, İago’nun kötücüllüğü şeytani bir boyut katılarak abartılmış. “Othello” karakterine fazla yüklenmiş, kara derili oluşu, başarılı kumandan kimliğinin altında yatan ilkelliği, bu alt yapının göstergesiymiş gibi duran güçlü fiziği vurgulanmış, ürkütücü karakter portreleri yaratmıştı. Genellikle, “Othello”nun, Desdemona’yı öldürdükten ve hatasını anladıktan sonra yaşadığı büyük acıyı-pothos’u- yaratacak olan durumun yeterince ortaya çıkmıyormuş, “Othello”nun, akıllıca sevmeyen “biri” olarak anılmasını istediği son tiradı, okuduğunda yarattığı, acınası olduğu kadar düşündürücü etkiyi yaratmıyormuş gibi gelmişti bana. Oyun Atölyesi’nden seyrettiğim “Othello” uygulamasında ise yönetmen konuya ve kişilere günümüz gerçeklerine uygun düşen öyle bir yorumla yaklaşmış ki, bu soruları sormak aklıma bile gelmedi.

Günümüzün alışkanlıklarına seslenen bu genç işi çalışma, yaşı ileri olanların gönlünü çelmeyi, duygularına seslenmeyi de başarıyor. Sahne tasarımında oyuncuların seyirciyle yüzyüze getiren bir düzenleme yapılmış. Yarım daire biçiminde dizilmiş iskemlelerde seyirciye karşı oturan oyuncuların oyunun akışını bozmadan oyuna girip çıkıyorlar.


Kemal Aydoğan’ın yorumuna göre İago, günümüz toplum koşullarının yarattığı, çevremizde benzerlerine çok rastladığımız bir fırsatçıdan başkası değildir. Onun için başarı sağlamanın en güvenilir yöntemi rakibini tuzağa düşürmek olmuştur. Aklını fırsatları değerlendirmede kullanırken ahlaki kaygılara yenik düşmez. İago, Shakespear’in bütün oyunlarında seyircinin dikkatini çektiği, hileli, tuzaklı toplum yapısının özel bir ürünüdür. Ona ahlaksız bile değil, sadece ahlak dışı –amoral- denebilir. “Othello” ise, günümüzün,tutkularına yenik düştüğü için kurnaz fırsatçının tuzağına düşmeye hazır insanına benziyor. Böyle bir yorum Shakespeare’in oyununa ters düşmediği gibi, günümüzün gerçeklerine de tam oturuyor. Karşımızda, varlıklarına, davranışlarına kolayca inandığımız insanlar, bu insanların oluşturduğu ilişkiler ağını görüyoruz. Genellikle yakınılan tutarsızlık sorunu çözümlenmemiş, ünlü ‘Arabın İntikamı’ yeni ve güncel bir gerçeklik kazanmıştır.

Oyun Atölyesi’nden seyrettiği “Othello”da bu yoruma uygun bir dramaturgi çalışması yapıldığını gördüm. Venedik’de geçen, gelişecek olaylara ön hazırlık niteliği taşıyan, özellikle de “Othello” nun idealizm edildiği, yürekli asker kimliğinin, dürüst kişiliğinin büyüleyici öyküler anlatmadaki ustalığının öne çıkarıldığı birinci perde tümüyle budanmış, yerine olayı ve kişileri kısacası tanıtan seyirciyi fırsatçıların aldatmacalı dünyasına hazırlayan, kıvrak, kıvırcık bir öndeyiş yerleştirmiş. Bu öndeyişi Kemal Aydoğan’ın Sheakspear’in dizelerinden alıntılar yaparak yazdığını öğrendim. Beşinci perdenin, oyunun ahlaki mesajını öne çıkaran son sahnesinin büyük bir bölümü de budanmış, seyircinin dikkati, “Othello”nun şaşkınlıkla, acıyla yoğrulu dramında yoğunlaştırılmış. Bu iki önemli budama, olayların asal gelişim çizgisini bozmadan gibi, toplumun tuzaklı yapısını, tuzak kurmaya ve düşmeye yatkın insan gerçeğini öne çıkararak güncel bir soruna parmak basmış oluyor. Bu yorum ve uygulama bana, klasikleşmiş, iyilik ve kötülük kavramlarının tartışılmasından,
ahlaki amacın gerçekleşmesi için iyilerin ödüllendirilmesi, kötülerin cezalandırılması kuralının gündeme getirilmesinde çok daha ilgi çekici geldi.

“Othello”, müzik, sahne ışık tasarımları açısından da başarılı. Tolga Çebi’nin oyunun başına sonuna, ortalarına serpiştirildiği müzik parçalarının hem oyunun gelişim çizgisine çok uygun, hem de kendi başına, kimi zaman baştan çıkarıcı, kimi zaman büyüleyici olduğunu söyleyebiliriz. Günümüzün alışkanlıklarına seslenen, bu genç işi çalışma, yaşı ileri olanların gönlünü çelmeyi, duygularına seslenmeyi de başarıyor. Sahne tasarımlarında oyuncuları seyirciyle yüzyüze getiren bir düzenleme yapılmış. Yarım daire biçiminde dizilmiş iskemlelerde seyirciye karşı oturan oyuncular oyunun akışını bozmadan oyuna girip çıkıyorlar. Bu düzenleme, Shakespear’in çok güzel dizelerinin açık seçik anlaşılmasını da sağlıyor. Ortadaki sallanan koltuğun birkaç işlevi birden yerine getirdiğini görüyoruz. Dekor belki kalın çizgisi bir görsel anlatıma hizmet ediyor, ama tiyatroda kalın çizgilerin, sahne sanatının doğası gereği, örtük anlatımlardan daha işlevsel olduğunu biliriz. Işıklama sahne tasarımına doğru hizmet veriyor. Kostüm tasarımında, çizgili pantolonlar, muare ceketlerle, kimliklerin göstergesi olarak kullanılmış aksesuarlarla yaratılan modern hava çok alımlı. Sahne tasarımından sorumlu olduğu belirtilen Gamze Kuş ve Bengi Günay’ı, ışık tasarımından sorumlu İrfan Varlı’yı kutluyoruz.

Gelgelelim “Othello”nun sahneye uygulamasında gözetilmiş olan yönetmene: Yönetmen seyircinin bu çok etkileyici tragedyayı seyrederken oyun duygusunu yitirmesini