Dünya Gazetesi 23.05.2006 Nermin SAYIN Shakespeare’in “Atinalı Timon”u, Kemal Aydoğan rejisiyle 3 Haziran’a kadar Oyun Atölyesi’nde
Paranın yaraladığı bir adam
Çağ değişiyor, dünya değişiyor, hayat değişiyor ama insan hep aynı... Ne zaman bir Shakespeare oyunu seyretsem bunu düşünüyorum; bir Othello, bir Lady’si eksik Macbeth yok mu aramızda? Ya Timon... Ya onun ‘dostlar’ı...
Oyun Atölyesi’nin ikinci Shakespeare yorumu olan “Atinalı Timon”, prömiyerini 15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında yaptı. Paranın insana, insanlığa neler ettiğine dair 400 yıllık bu çarpıcı metni, Kemal Aydoğan rejisiyle bugünün dünyasında geçebilecek bir yapıyla sahneliyor Oyun Atölyesi. “Atinalı Timon”, yarından itibaren 3 Haziran’a kadar topluluğun kendi sahnesinde izlenebiliyor.
Tiyatroseverlerin çok iyi bildiği gibi Timon, servetini dostlarıyla paylaşarak mutlu olan, onlara hediyeler dağıtan, birbiri ardına ziyafetler veren; tüm bunların kendisini daha da ‘zengin’leştirdiğine inanan biri. Fakat bu devran böyle dönmüyor ve bir gün Timon’un serveti suyunu çekiyor. Timon yine de iyimser. Bunun dostlarını sınamak için bir fırsat olduğu kanaatinde. Ama “bundan böyle dostları varken Timon’un servetinin biteceğini ne söyle ne de aklına getir” diyerek onlardan borç istemeye gönderdiği kahyası eli boş döndükçe, hem bu umut hem de Timon’un tüm dünyası yıkılacak. O güne kadar yaşadığı hayatın, inandığı her şeyin gözlerinin önünde bir bir çöküşünü gören Timon, alacaklarına “parçalayıp bölüşün beni” diye rest çekip nefret ettiği insanlardan uzağa, ormana sığınacak. Ama ‘dostlar’ı onu ininde de rahat bırakmayacaklar. Çünkü Timon’un ormanda altın bulduğu, kendileri için yeniden bir ‘maden’ olduğu çalınacak kulaklarına...
Oyun Atölyesi “Atinalı Timon”u Orhan Burian çevirisiyle oynuyor. Ama, oyunun seyirci tarafından daha rahat içselleştirilebilmesi için, Haluk Bilginer, Kemal Aydoğan ve Selçuk Aydoğan tarafından metinde birtakım düzenlemeler yapılmış. Kemal Aydoğan’ın rejisinde de bu tavır hakim. Oyun, aristokrasi zümresinden alınıp bugünün seyircisine çok daha fazla anlam ifade eden sermaye çevresine taşınmış. Güncelleştirmeler doğrultusunda Atinalı Timon artık ipek gömlekler giyip puro içiyor. Konukları ve Timon’un debdebeli ziyafetleri de günümüzün ‘trend’lerine uygun: Tenis oynayan, güneş gözlüklü adamlar, rengarenk giysileri; Che tişörtleri ile sokakta sık sık rastladığımız gençleri andıran sözde sanatçılar ve anarşist ruhunu kapkara giysileri ve çantasıyla da yansıtan bir soytarı... Timon’un önüne gelene değerli takılar dağıttığı ziyafetleri ise dergilerin sosyete sayfalarından veyahut televizyondaki malum programlardan tanıdık bulmak mümkün... Arada kulağımıza “benzemez kimse sana/ tavrına hayran olayım”, “yiyin efendiler yiyin”, “o eski halimden eser yok şimdi” gibi replikler de takılıyor... Bu ‘güncelleştirme’lerle, seyirciye söylediği sözü daha da somutlayan bir oyun olmuş “Atinalı Timon”. Tolga Çebi’nin yaptığı, elektronik ritmli müziklerin de bu uyarlamaya katkısını yeri gelmişken vurgulayalım. Fakat, bu güncelleştirmelerle paralel yürümeyen bir şey var oyunun temposunda... Sahnedeki ‘görüntü’, Shakespeare’in ya da başka bir zamanın insanları değil, bugünün, yani o sevimsiz tanımla ‘hız çağı’nın insanları... Bu yüzden de; daha hızlı, belki de Timon’un karşı karşıya kaldığı duygusal vahşetin daha enerjik sunulduğu bir oyun olmalı izlediğimiz... Prömiyer izleyicisine yansıyan bu enerji sorununun, “Atinalı Timon”un sonraki temsillerinde çözülebileceğini umuyorum.
“Atinalı Timon”un en büyük şansı, ülkemizin en başarılı aktörlerinden biri olan Haluk Bilginer... Oyunun ilginç bir özelliği de, Timon’a hayat veren Bilginer’in ülkemizde ilk kez bir Shakespeare oyununda rol alıyor olması. Haluk Bilginer, özellikle ikinci perdede, Timon’un ormana sığındığı ve artık kimseyi görmek istemediği o travmatik sahnelerinde seyircileri coşturdukça coşturuyor. Haluk Bilginer’in başarısı hiç şaşırtıcı değil tabii, onun gibi usta bir oyuncunun, Shakespeare’in bu perdede kendisine sunduğu fırsatları kaçırması daha şaşırtıcı olurdu bence... Bilginer bence bu oyunda biraz kendi kendisinden ‘rol çalıyor’... İkinci perdedeki oyunun görkemi; birinci perdenin, sözgelimi Timon’un dostlarıyla yüzleştiği ziyafet sahnesindeki o inanılmaz etkileyici kompozisyonunu gölgede bırakıyor...
Bilginer’e; Tülay Bursa, Mahmut Gökgöz, Cüneyt Uzunlar, Murat Şen; Gürkan Uygun, Sermiyan Midyat, Barış Yıldız, Öner Erkan, Toğan Şerif Önay, Barış Aksavaş, Tuna Kırlı, Işık Yönt, Evrim Alasya, Fulya Ceylan, Erdal Çiftçi ve İsmail Yüksel’den oluşan ekip eşlik ediyor “Atinalı Timon”da. Tüm ekibi anıyorum çünkü, bizim sahnelerimizde çok sık rastlanmayan bir ‘birlikte’likle oynuyorlar. Hepsini ‘birlikte’ kutlamak lazım. Burada oyuncuların tümünün performanslarını değerlendirmek mümkün değil ama, özellikle bahsetmek istediğim bir yorum var. Barış Yıldız, Timon’un dalkavuklarından biri olan sözde ‘şair’ için çok hoş ayrıntılar yakalamış. Yapmacıklığa düşmeden, sulandırmadan efemine bir tip yaratmış. Bu güncel “Atinalı Timon”da hiç yakışıksız durmayan, üstelik seyircinin dikkatini çeken yorumu dolayısıyla genç aktörü ve rejisörünü kutlamak gerekli.
Bengi Günay ve Gamze Kuş, modern ama olayın temeli Atina’ya da göndermeleri olan –sütunlara dikkat- çok amaçlı bir sahne tasarımı yapmışlar oyun için. Simgesel anlamlarla bezeli parçalı-hareketli dekor, kâh bir masa, kâh bir yol. Timon’un saltanatı yıkılırken, bu dekorların da konumu değiştiriliyor... Kı
Otello-Nermin Sayin
Dünya Gazetesi 23.05.2006
Nermin SAYIN
Shakespeare’in “Atinalı Timon”u, Kemal Aydoğan rejisiyle 3 Haziran’a kadar Oyun Atölyesi’nde
Paranın yaraladığı bir adam
Çağ değişiyor, dünya değişiyor, hayat değişiyor ama insan hep aynı... Ne zaman bir Shakespeare oyunu seyretsem bunu düşünüyorum; bir Othello, bir Lady’si eksik Macbeth yok mu aramızda? Ya Timon... Ya onun ‘dostlar’ı...
Oyun Atölyesi’nin ikinci Shakespeare yorumu olan “Atinalı Timon”, prömiyerini 15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali kapsamında yaptı. Paranın insana, insanlığa neler ettiğine dair 400 yıllık bu çarpıcı metni, Kemal Aydoğan rejisiyle bugünün dünyasında geçebilecek bir yapıyla sahneliyor Oyun Atölyesi. “Atinalı Timon”, yarından itibaren 3 Haziran’a kadar topluluğun kendi sahnesinde izlenebiliyor.
Tiyatroseverlerin çok iyi bildiği gibi Timon, servetini dostlarıyla paylaşarak mutlu olan, onlara hediyeler dağıtan, birbiri ardına ziyafetler veren; tüm bunların kendisini daha da ‘zengin’leştirdiğine inanan biri. Fakat bu devran böyle dönmüyor ve bir gün Timon’un serveti suyunu çekiyor. Timon yine de iyimser. Bunun dostlarını sınamak için bir fırsat olduğu kanaatinde. Ama “bundan böyle dostları varken Timon’un servetinin biteceğini ne söyle ne de aklına getir” diyerek onlardan borç istemeye gönderdiği kahyası eli boş döndükçe, hem bu umut hem de Timon’un tüm dünyası yıkılacak. O güne kadar yaşadığı hayatın, inandığı her şeyin gözlerinin önünde bir bir çöküşünü gören Timon, alacaklarına “parçalayıp bölüşün beni” diye rest çekip nefret ettiği insanlardan uzağa, ormana sığınacak. Ama ‘dostlar’ı onu ininde de rahat bırakmayacaklar. Çünkü Timon’un ormanda altın bulduğu, kendileri için yeniden bir ‘maden’ olduğu çalınacak kulaklarına...
Oyun Atölyesi “Atinalı Timon”u Orhan Burian çevirisiyle oynuyor. Ama, oyunun seyirci tarafından daha rahat içselleştirilebilmesi için, Haluk Bilginer, Kemal Aydoğan ve Selçuk Aydoğan tarafından metinde birtakım düzenlemeler yapılmış. Kemal Aydoğan’ın rejisinde de bu tavır hakim. Oyun, aristokrasi zümresinden alınıp bugünün seyircisine çok daha fazla anlam ifade eden sermaye çevresine taşınmış.
Güncelleştirmeler doğrultusunda Atinalı Timon artık ipek gömlekler giyip puro içiyor. Konukları ve Timon’un debdebeli ziyafetleri de günümüzün ‘trend’lerine uygun: Tenis oynayan, güneş gözlüklü adamlar, rengarenk giysileri; Che tişörtleri ile sokakta sık sık rastladığımız gençleri andıran sözde sanatçılar ve anarşist ruhunu kapkara giysileri ve çantasıyla da yansıtan bir soytarı... Timon’un önüne gelene değerli takılar dağıttığı ziyafetleri ise dergilerin sosyete sayfalarından veyahut televizyondaki malum programlardan tanıdık bulmak mümkün... Arada kulağımıza “benzemez kimse sana/ tavrına hayran olayım”, “yiyin efendiler yiyin”, “o eski halimden eser yok şimdi” gibi replikler de takılıyor... Bu ‘güncelleştirme’lerle, seyirciye söylediği sözü daha da somutlayan bir oyun olmuş “Atinalı Timon”. Tolga Çebi’nin yaptığı, elektronik ritmli müziklerin de bu uyarlamaya katkısını yeri gelmişken vurgulayalım. Fakat, bu güncelleştirmelerle paralel yürümeyen bir şey var oyunun temposunda... Sahnedeki ‘görüntü’, Shakespeare’in ya da başka bir zamanın insanları değil, bugünün, yani o sevimsiz tanımla ‘hız çağı’nın insanları... Bu yüzden de; daha hızlı, belki de Timon’un karşı karşıya kaldığı duygusal vahşetin daha enerjik sunulduğu bir oyun olmalı izlediğimiz... Prömiyer izleyicisine yansıyan bu enerji sorununun, “Atinalı Timon”un sonraki temsillerinde çözülebileceğini umuyorum.
“Atinalı Timon”un en büyük şansı, ülkemizin en başarılı aktörlerinden biri olan Haluk Bilginer... Oyunun ilginç bir özelliği de, Timon’a hayat veren Bilginer’in ülkemizde ilk kez bir Shakespeare oyununda rol alıyor olması. Haluk Bilginer, özellikle ikinci perdede, Timon’un ormana sığındığı ve artık kimseyi görmek istemediği o travmatik sahnelerinde seyircileri coşturdukça coşturuyor. Haluk Bilginer’in başarısı hiç şaşırtıcı değil tabii, onun gibi usta bir oyuncunun, Shakespeare’in bu perdede kendisine sunduğu fırsatları kaçırması daha şaşırtıcı olurdu bence... Bilginer bence bu oyunda biraz kendi kendisinden ‘rol çalıyor’... İkinci perdedeki oyunun görkemi; birinci perdenin, sözgelimi Timon’un dostlarıyla yüzleştiği ziyafet sahnesindeki o inanılmaz etkileyici kompozisyonunu gölgede bırakıyor...
Bilginer’e; Tülay Bursa, Mahmut Gökgöz, Cüneyt Uzunlar, Murat Şen; Gürkan Uygun, Sermiyan Midyat, Barış Yıldız, Öner Erkan, Toğan Şerif Önay, Barış Aksavaş, Tuna Kırlı, Işık Yönt, Evrim Alasya, Fulya Ceylan, Erdal Çiftçi ve İsmail Yüksel’den oluşan ekip eşlik ediyor “Atinalı Timon”da. Tüm ekibi anıyorum çünkü, bizim sahnelerimizde çok sık rastlanmayan bir ‘birlikte’likle oynuyorlar. Hepsini ‘birlikte’ kutlamak lazım. Burada oyuncuların tümünün performanslarını değerlendirmek mümkün değil ama, özellikle bahsetmek istediğim bir yorum var. Barış Yıldız, Timon’un dalkavuklarından biri olan sözde ‘şair’ için çok hoş ayrıntılar yakalamış. Yapmacıklığa düşmeden, sulandırmadan efemine bir tip yaratmış. Bu güncel “Atinalı Timon”da hiç yakışıksız durmayan, üstelik seyircinin dikkatini çeken yorumu dolayısıyla genç aktörü ve rejisörünü kutlamak gerekli.
Bengi Günay ve Gamze Kuş, modern ama olayın temeli Atina’ya da göndermeleri olan –sütunlara dikkat- çok amaçlı bir sahne tasarımı yapmışlar oyun için. Simgesel anlamlarla bezeli parçalı-hareketli dekor, kâh bir masa, kâh bir yol. Timon’un saltanatı yıkılırken, bu dekorların da konumu değiştiriliyor... Kı