Otello-Hasan Anamur

Othello / oyun atölyesi

Tartışılmaya değer bir yorum
Hasan Anamur ( 01.01.2005)

Tiyatro Atölyesi 'Cimri'den sonra ikinci bir klasik yapıt, 'Othello' oynuyor, genç yeteneklerden oluşan kadrosuyla. Sahneye koyan Kemal Aydoğan. Çeviriyse Orhan Burian'ın.
Shakespeare bu tragedyasında Kıbrıs'ı Osmanlı donanmasına karşı korumakla görevlendirilen Venedikli komutanlardan Magrip asıllı Othello'nun kıskançlıktan dolayı yaşadığı cinneti anlatır, salonda yazgıya karşı bir şey yapamayışın sızısını yüreğinde ve beyninde duyan seyirciye. Ne kadar 'çağdaş' olurlarsa olsunlar, hangi anlatım yollarına başvururlarsa vursunlar, bütün 'Othello' yorumları temelde bu yürek ağrısını, çaresiz başkaldırı isteğini, burkulma ve yenilmişlik duygusunu yaratmalı, zihinlerde yanıtsız sorular uyandırmalıdır. Çünkü tragedya seyirciyi sahnedeki eylemle ve kişilerle bütünleştirir. Ona sahnede yaşananı kendisinin de bir gün yaşayabileceğini düşündürür, kendisi kral, kraliçe, prens, komutan olmasa bile. Bu etki çağdaş yorumlarıyla da yaratılabilir, pek çok örnekte öz zedelenmeden yapılmış olduğu gibi.
Kemal Aydoğan yorumunu bilinçsiz kıskançlık olgusu ve bunun sonuçları üzerine odaklamış ve ilginç bir güncelleştirme ve yerelleştirme uygulamasına girişmiş. Pavyon havasına sokulmuş fuayeye yerleştirilmiş bir elektroorgun başındaki bir şarkıcı/anlatıcı (Alpay Kemal Atalan) seyirciyi daha oyun başlamadan günümüzün bildik gerçeklerine taşıyor. 'Boşanmak isteyen eşinin boğazını kesti', 'Otobüste eşini öldürdü' türünden üçüncü sayfa haberleri gazete kupürleriyle gerçeklik düzlemine çekiliyor.
Aydoğan bu 'girizgâh'tan sonra uzaktan meddahı anımsatan bir anlatıcıyla başlıyor oyuna. 'Bir varmış, bir yokmuş'larla eylemi bir yandan masal ortamına çekmeyi, bir yandan da seyirciyi oyuna katmayı amaçlayan göstermeci bir uygulamayı seçmiş. Tişörtünün sırtında 'Yanlış oynuyorsam düzeltiniz' ve telefon no.su yazılı anlatıcının Kıbrıs'a gelinceye kadar yaşananları anlattığı bu bölümün, tragedya esprisine uzak olsa da, girişe belli bir dinamizm kattığı ve ekonomi sağladığı söylenebilir. Osmanlı donanmasının batma haberi üzerine adada yaşanan şenlik de iyi düşünülmüş. Aydoğan, İago'nun çevirdiği dolaplar devreye girinceye kadarki zamanı bir mutluluk ortamı olarak şen şakrak vermiş sahnede. Ama bundan sonraki kimi sahnelerde de, hatta kimi temel sahnelerde bile, eylemin en gergin olması gereken sahnelerde bile, tragedya atmosferi dışına çıkmaktan kaçınmamış. İago'ya da (Barış Yıldız) tüm oyun boyunca komedyaya kaçan bir tipleme ve gelişim çizgisini uygun görmüş. İago'nun Roderigo'yla (Toğan Şerif Önay) sahnelerinde bu özellikle belirgin öyle ki bunlar Desdemona ile Othello'nun başlarında gerilen yazgı ağlarını haber verici ve ürkütücü nitelikte olmaları gerekirken tersine seyirciyi eğlendirici, dinlendirici 'intermed'lere dönüştürülmüşler.
Othello (Emre Karayel), Desdemona (Işık Yönt), Emilia (Esra Uygur), Cassio (Öner Erkan) ile Lodovico / Montano (Alpay Kemal Atalan) ve Bianca'ysa (Neslihan Kolaylı) bu çizginin dışında tutulmuşlar.
İyi ki de böyle olmuş, yoksa 'Kıbrıs'ta trajedi!' diye tanıtılan gösterim herhangi bir tragedya öğesi içermeyecekmiş.
Gerçekten de Işık Yönt, Desdemona'da içi dışı bir, temiz, saf, hatta aşırı saf, yumuşak huylu, kocasına âşık, yazgısına boyun eğen genç kadını abartıya kaçmadan, kişisine gerekli şiirselliği de katarak yaşıyor. Yaşamına aklıyla değil duygularıyla yön veren, ya seven ya nefret eden doğa adamı Othello'yu Emre Karayel, yoruma uygun olarak, bize tanıdık gelecek bir biçimde oynuyor.
İlginç görsel simgelerle de donatılmış 'Othello'. Örneğin, dekoru oluşturan, her biri biçimsel olarak ötekinden farklı ancak her biri zamandışılığı veren sekiz sandalye. Bunlardan Emilia'nın oturduğunun altına konmuş, deseniyle Desdemona'nın mendilini çağrıştıran yatak çarşafı. Desdemona'nın sahnede soyunmasıyla tenin kabullenilen ölüme geçişi; önce kefeni, sonra çarmıhı çağrıştıran beyaz geceliği, aynı anda hem ruh temizliğini, hem de cinselliği simgeleyen ve oyunun sonunda nokta ışıkla aydınlatılan beyaz ayakkabıları; yatağa dönüşen sallanan iskemle/taht içinde gerçekleştirilen cinnet ve boğma sahnesi (Başarılı çevre ve giysi tasarımları: Gamze Kuş-Bengi Günay; ışık: İrfan Vanlı). Kendi içinde bir bütün oluşturan bu sahne gerçekten etkileyici. Aydoğan bu sahnede Othello'yu orgazma da ulaştırmış, böylece kıskançlık saplantısı altında yatan 'ilkel ben'i somut ve başarılı bir biçimde açığa çıkarmış.
Tolga Çebi'nin müziği de bu bütünün bir yansıması. Genelde başarılı ve etkiliyken kimi önemli sahnelere, örneğin Othello'nun Desdemona'yı tokatladığı sahneye aykırı düşüyor. Özellikle de 'tragedya'ya kıssadan hisse niyetine eklenen oynak: "E bu mendili icat edenin" nakaratı. Bununla herhalde Desdemona'nın mendilinin oyundaki anahtar rolünü kavrayamamış seyirciye bir açıklama yapılması düşünülmemiştir. Son sahnede yaratılan duygu patlaması yok edilmek istenmiş olabilir mi? O zaman da bu, tragedyayla ulaşılmak isteneni yok etmek demek olmaz mı?
Sonuçta Kemal Aydoğan'ın 'Othello'su üzerinde durulması ve tartışılması
gereken bir yorum.