Aşk ve Anlayış

Biz bu Dot’u çok sevdik

‘Dot’ ile tanışalı daha üç ay oldu ve onlar, ikinci prodüksiyonları ‘Aşk ve Anlayış’ oyunuyla da kendilerinden söz ettiriyorlar. Kendine özgü mekânlarında, sürpriz bir fonun önünde, doğal, içten ve kusursuz bir oyunculuk performansı ve mükemmel bir ekip uyumu; yine seyircinin suratına suratına çarpan replikleri ile sağlam bir metin; Tolga Çebi’nin tempoyu hiç düşürmeyen ve sahne geçişlerinde seyirciyi atmosferin içinde tutan çarpıcı müziği ve sundukları tiyatro dili ile her geçen gün (fısıltı gazetesinin etkisi yadsınamaz) kendi seyircisini oluşturan, tiyatro sevgisi ile gelen titiz bir çalışma disiplini ve sonuçta, kalıcı olacağını müjdeleyen bir tiyatro, Dot... ‘Aşk ve Anlayış’ üzerine Murat Daltaban, Almıla Uluer ve Erdal Beşikçioğu ile konuştuk.

Dot’u kime sorsam, hemen herkes biliyor, maya tuttu diyebilir miyiz?
Murat Daltaban- Maya tuttu galiba, öyle görünüyor. Üniversiteliler biliyor, profile bakınca daha geç yaş kuşaktan da seyircimiz oldu. Nasıl oldu? Bir kere, çok titiz çalıştık. Ön hazırlığı çok titizdi, hala çok titiz çalışılıyor. Günde hala 14 saat çalışıyoruz. Sabah başlıyoruz, gece yarılarına kadar çalışıyoruz. Sadece prova anlamında değil, hazırlık, bir ay sonra, bir sene sonra ne yapacağımız üzerine sürekli çalışma halindeyiz. ‘Bir tiyatro, sadece oyun vakitlerinde var olur’un dışında bir çalışma bu. Çok mutlu bir kadro. Çalışanlar çok keyifli ve çalışanlar her gün yaptığı işin üstüne bir tuğla koyarak ilerliyor. İçerdeki genç arkadaşlardan en yaşlısına kadar herkes Dot’u sahiplenmiş durumda. Dot, benim, Özlem’in ya da Süha’nın malı olmaktan çıkıp, bir ekibin malı olma yolunda. Ve ‘Dot’çular’ diye tanınmaya başladı Dot içindeki ekip. Bu, mutluluk verici bir gelişme. Zaten baştan beri, bir kişinin, bir starın, bir oyuncunun ya da bir yönetmenin tiyatrosu değil, bir ‘Tiyatro’ tanımının mekanı olsun diye uğraşıyorduk. Bu tiyatro tanımını kendi hayatına geçiren bir ekip, hakikaten çok titiz çalışıyor. Sanırım bunun çok etkisi var mayanın tutmasında. Hiçbir zaman yaptığımız işin mükemmelliği ile uğraşmıyoruz. Hata yapmamaya, hata yaptığımız taktirde de geri dönmeye özen gösteriyoruz. Hata yapma şansını kendimize tanıyoruz ve bunu da söylemekten hiç kaçınmıyoruz. Hata yaptığımız noktalar oldu, çok çabuk onları telafi ettik. Dürüst ve samimi olmaya çalışıyoruz birbirimize, kendimize.

Yine zor tekst, yine aynı akımın ‘in-yer-face’in temsilcilerinden Joe Penhall’un bir oyununu sahnelediniz.
Joe Penhall çok önemli bir yazar ve onun iyi oyunlarından biri ‘Love and Understanding’. Benim için çok önemli, çünkü benim yaş kuşağımın hikayesi bu. Çok basit bir hikaye gibi görünüyor, ama anlattığı şey, 80’de ergenliğini yaşayıp bugün orta yaşların başında olan kuşağın sıkıştığı noktaları çok net ve dolaştırmadan, çok da eğlenceli ve işlek bir dille anlatmış Joe Penhall. Onun için ben çok önemsiyordum ve seviyordum bu oyunu.

Dot’un bu oyununa yönetmen olarak da imzanızı attınız.
Karakterlerin üçünü de tanıyorum ben. Üçü de benim dostlarımın arasından çıkmış karakterlerdir. Yani, hiç yabancısı olmadığım karakterler. Çocukluk arkadaşlarımın kompozisyon olarak hayata geçtiğini görüyorum oyunda. O yüzden çok önemliydi benim için bu oyun. Diğer arkadaşlarımla da severek çalıştık.

Oyuncu seçimlerinizde de kendi oyunculuk yeteneğiniz ile dengeli bir çizgi tutturmuşsunuz. Erdal Beşikçioğlu da, Almıla Uluer de çok başarılılar. Üçünüz arasında bu dengeyi, uyumu nasıl sağladınız?
Almıla da Erdal da bizim kuşağın yetenekli oyuncularından. Almıla biraz daha genç bizden, ama bize yakın. Dönemlerinin en iyi, yıldızları parlak oyuncuları. Bu karakterler, onların da yakından tanıdığı karakterler. Bir üslup birlikteliği tutturmuş olmamızın sebebi de aslında kendi hayatlarımızdan tanıdığımız karakterler olması. O açıdan çok zorlu bir dönem geçirmedik, çok çabuk uyum sağlandı ve plastik olarak birbirine çok yakın oyunculuklar biraraya geldi.

Mekan anlayışınızda da hoş ve şaşırtıcı bir buluşunuz olmuş fonda..
Hikayenin karakterleri de tam bu fonun karakterleri. Şehirde doğup büyümüş kentsoylu tanımlamasının karakterleri. Onun için de arka fon olarak kullandığımız resim plâstik onun için çok kıymetliydi. Oyunu ve temayı destekleyen bir şeydi. Bundan kaçmanın hiç alemi yoktu, onun için de çok iyi sonuç verdi.

Sezon başında hedeflediğiniz oyunların tümünü seyredebilecek miyiz?
İki oyunun daha çalışmasına başladık. Biri ‘The Censor-Sansürcü’, Naz Erayda sahneliyor. Diğeri, Carol Churchill’in ‘Far Away-Çok Uzakta’ oyunu, Fatih Özgüven çevirdi, Emre Koyuncuoğlu yönetiyor. Çok güzel, çok şık bir kadro olacak iki oyunda da. Sonrasında da Şubat’ın ortasına doğru ‘Pillowman-Yastık Adam’ı çalışmaya başlayacağız.

‘Dot’un bünyesinde olmak, farklı bir tiyatro dili ile Mısır Apartmanı’nın 4.katında oynamak nasıl bir duygu?
Almıla Uluer- ‘Oh, iyi ki varmış!’ diyorum. Farklı bir tiyatro dili ve zor da bir şey. Seyirciyi de, oyuncuyu da zorluyor, çünkü seyirciyle oyuncu arasındaki mesafeyi kaldırıyor. Seyirci, ister istemez hep olayın içinde hissediyor kendini. Rahat rahat koltuğunda otursun da sahnede olan biteni seyretsin diye bir şey yok. Seyirci rahat oturamıyor yerinde. Kışkırtıyor. Rahatsız ediyor. İçini yayamıyor seyirci de. Oyuncu olarak da çok alışık olduğumuz bir şey değil. Mesafe tamamen kalkmış durumda. Seyircinin burnunun dibinde siz bir şeyler oynuyorsunuz. Bu da çok zor, oyuncuyu da kışkırtıyor bir yandan. Bu tarz ya da burada yapılan şey, oyuncu için, benim için kışkırtıcı bir tavrı var. ‘in-yer-face’in benim için önemli bir yeri var, çünkü ‘X Kuşağı’ denilen

(Bu yazı 18 Aralık 2005’te NTV-MSNBC Haber portalında yayımlanmıştır.)

http://www.ntvmsnbc.com/news/354408.asp