Ölümü Beklerken "Kıyamet Suları" Eskişehir Şehir Tiyatrosu
Eskişehir Şehir Tiyatrosu, mayıs ayının son haftası İstanbul izleyicisinin karşısına “Kıyamet Suları” isimli Civan Canova oyunu ile çıktı. Oyun psikodram yapısı itibari ile dikkat çekici özelliğe sahip. Fakat yazarın dili, konuyu aktarışı diğer oyunlarını aratıyor. Oyun bu özelliği ile de oyunculuk yeteneklerinin sahnede duruşunu gölgeliyor. Salt ölümü bekleyen insanın fenomen yapısını sahnede görmekte zorluk çekiyor izleyici.
Daha öncede Tiyatral Dergisi'ne eleştirisini yazdığım “Ful Yaprakları” isimli Civan Canova oyununun üzerimde bıraktığı etki çok çarpıcı idi. Sahneden insanlara aktarılan psikolojik yapıda fevkalade başarı vardı. Empatik bağ üzerinden oyunu izleyen izleyici takım, “umutsuzluk-sevgi-kaçış” üçgenine kendisini de katarak, oyuna farklı tatlar vermişti. Fakat “Kıyamet Suları” nda -psikodram yapı hariç- aynı tadı almak mümkün olmadı. Oyun “ölüm-yaşam” çatışmasını gündelik bir konu haline dönüştürüyor.
Oyunda, dünyanın her an yok olacağı ve bu yok oluş yaşanmadan insanların neler yaptıkları anlatılıyor. Bir ailenin tahlilinden yola çıkılarak; insanoğlunun içine düştüğü çaresizlik/acizlik gözler önüne getiriliyor.
Öncelikle Tolga Çebi'nin müziklerinin başarısız olduğunu söyleyerek teknik kritiğe başlamalıyım. Sayın Çebi, oyunun gerilim anlarındaki boşluklarını dolduramamış. Ölüm çatışmasının yaşandığı anlarda, yaşanılan kaosa sunduğu çok yetersiz kalıyor. Ayçın Tar, dekor tasarımını yaparken neyi nasıl düşünmüş anlayamadım. Sahnenin neden eğimli olduğunu inatla soruyorum? Ve bu sorduğuma cevap almak istiyorum! Sahnenin ön kısmında ne yapmak istemiş, gerçekten çok şaşırtıcı… Enver Başar'ın ışık tasarımında ufak da olsa aksaklıklar olmasına rağmen, arkada perdenin üzerinde yansıyan bulutlar, aydınlık gökyüzü tasviri çok iyi düşünülmüş. Teknolojik yapıyı ışık tasarımı ile başarılı biçemde birleştirmiş.
Oyunu Turgay Kantürk yönetmiş. Oyunun işlenişi çok sıradan kalmış. Ölümü bekleyen insanların tepkileri nasıl olmalıydı? Öncelikle bunu düşünmek lazım… Anne-baba-teyze çatışması içinde kalan evin hamile kızının duygusal devinimleri; yaşama olan farklı bakış açısı oyun boyunca hissedilmedi. Sonra bu rolü canlandıran Özlem Baykara, rolünün gerektiği duygusal devinimi tamamlamak için sahnede kendisi çırpınıp durdu. Oyunculuk yeteneğine hayran kaldığım biri kendisi… Ama “Gözlerim Kaparım Vazifemi Yaparım” oyunundaki performansını görmek ne yazık ki mümkün olmadı. Bunun da sorumlusu olarak rejiyi görüyorum. Murat Danacı, ortamdaki gerilime mimikleri katkı sağlayan iyi bir oyuncu… Yüzündeki ifadeyle, anlattıklarıyla, aile içindeki çatışmalarda kendisi çok farklı konumda duruyor. Rolünün gerekliliği neyse hepsini ortaya koydu. Mete Ayhan'ın rolüne yetersiz kaldığını görüyorum. Çaresizlik içinde kıvranan babanın aile içi psikolojik tahlillerinde yetersiz kalıyor. Sonra kızının o'na Florya'ya da denize gidildiği sahneyi anlattığı bölümde, olaya müdahale etmeden dinlemek ne kadar doğru(?) Psikolojik yapıda yetersiz kalıyor. Çaresizlik içinde karısının dizine uzandığı sahnelerde ve aile içinde çıkan “baba-oğul” kavgalarında bir takım eksiklikler mevcut. Özlem Akdoğan ve Savran Perk oyun boyunca başarılı performansları ile göz doldurdular. Oyun boyunca ikisini de çok beğendim. Özellikle de teyzenin o ayyaş halini aktarırken Savran Perk'in oyunculuk yetisi doruk noktasına ulaşıyor. Özlem Akdoğan'ın anne rolündeki psikodinamik yapısını tekrar tekrar izlemek gerekir. Karakter psikolojisini çözümleyerek oyununu özümsemiş.
"Kıyamet Suları” farklı konusu ile izleyenlerin zihinlerinde 'sorgulama' kavramını hissettiriyor. Eskişehir Şehir Tiyatroları'nın oyunu baştan sona tekrar özümsemesini isterim. Karakterlerin psikolojik yapıları, dilerim diğer gösterimlerde düzeltilir. Gelecek sezonda da sahnelerde görmek dileğiyle…
Yaşam KAYA FPRIVATE "TYPE=PICT;ALT=yenikserce is offline"
Kiyamet Sulari-Yasam Kaya
Ölümü Beklerken
"Kıyamet Suları"
Eskişehir Şehir Tiyatrosu
Eskişehir Şehir Tiyatrosu, mayıs ayının son haftası İstanbul izleyicisinin karşısına “Kıyamet Suları” isimli Civan Canova oyunu ile çıktı. Oyun psikodram yapısı itibari ile dikkat çekici özelliğe sahip. Fakat yazarın dili, konuyu aktarışı diğer oyunlarını aratıyor. Oyun bu özelliği ile de oyunculuk yeteneklerinin sahnede duruşunu gölgeliyor. Salt ölümü bekleyen insanın fenomen yapısını sahnede görmekte zorluk çekiyor izleyici.
Daha öncede Tiyatral Dergisi'ne eleştirisini yazdığım “Ful Yaprakları” isimli Civan Canova oyununun üzerimde bıraktığı etki çok çarpıcı idi. Sahneden insanlara aktarılan psikolojik yapıda fevkalade başarı vardı. Empatik bağ üzerinden oyunu izleyen izleyici takım, “umutsuzluk-sevgi-kaçış” üçgenine kendisini de katarak, oyuna farklı tatlar vermişti. Fakat “Kıyamet Suları” nda -psikodram yapı hariç- aynı tadı almak mümkün olmadı. Oyun “ölüm-yaşam” çatışmasını gündelik bir konu haline dönüştürüyor.
Oyunda, dünyanın her an yok olacağı ve bu yok oluş yaşanmadan insanların neler yaptıkları anlatılıyor. Bir ailenin tahlilinden yola çıkılarak; insanoğlunun içine düştüğü çaresizlik/acizlik gözler önüne getiriliyor.
Öncelikle Tolga Çebi'nin müziklerinin başarısız olduğunu söyleyerek teknik kritiğe başlamalıyım. Sayın Çebi, oyunun gerilim anlarındaki boşluklarını dolduramamış. Ölüm çatışmasının yaşandığı anlarda, yaşanılan kaosa sunduğu çok yetersiz kalıyor. Ayçın Tar, dekor tasarımını yaparken neyi nasıl düşünmüş anlayamadım. Sahnenin neden eğimli olduğunu inatla soruyorum? Ve bu sorduğuma cevap almak istiyorum! Sahnenin ön kısmında ne yapmak istemiş, gerçekten çok şaşırtıcı… Enver Başar'ın ışık tasarımında ufak da olsa aksaklıklar olmasına rağmen, arkada perdenin üzerinde yansıyan bulutlar, aydınlık gökyüzü tasviri çok iyi düşünülmüş. Teknolojik yapıyı ışık tasarımı ile başarılı biçemde birleştirmiş.
Oyunu Turgay Kantürk yönetmiş. Oyunun işlenişi çok sıradan kalmış. Ölümü bekleyen insanların tepkileri nasıl olmalıydı? Öncelikle bunu düşünmek lazım… Anne-baba-teyze çatışması içinde kalan evin hamile kızının duygusal devinimleri; yaşama olan farklı bakış açısı oyun boyunca hissedilmedi. Sonra bu rolü canlandıran Özlem Baykara, rolünün gerektiği duygusal devinimi tamamlamak için sahnede kendisi çırpınıp durdu. Oyunculuk yeteneğine hayran kaldığım biri kendisi… Ama “Gözlerim Kaparım Vazifemi Yaparım” oyunundaki performansını görmek ne yazık ki mümkün olmadı. Bunun da sorumlusu olarak rejiyi görüyorum. Murat Danacı, ortamdaki gerilime mimikleri katkı sağlayan iyi bir oyuncu… Yüzündeki ifadeyle, anlattıklarıyla, aile içindeki çatışmalarda kendisi çok farklı konumda duruyor. Rolünün gerekliliği neyse hepsini ortaya koydu. Mete Ayhan'ın rolüne yetersiz kaldığını görüyorum. Çaresizlik içinde kıvranan babanın aile içi psikolojik tahlillerinde yetersiz kalıyor. Sonra kızının o'na Florya'ya da denize gidildiği sahneyi anlattığı bölümde, olaya müdahale etmeden dinlemek ne kadar doğru(?) Psikolojik yapıda yetersiz kalıyor. Çaresizlik içinde karısının dizine uzandığı sahnelerde ve aile içinde çıkan “baba-oğul” kavgalarında bir takım eksiklikler mevcut. Özlem Akdoğan ve Savran Perk oyun boyunca başarılı performansları ile göz doldurdular. Oyun boyunca ikisini de çok beğendim. Özellikle de teyzenin o ayyaş halini aktarırken Savran Perk'in oyunculuk yetisi doruk noktasına ulaşıyor. Özlem Akdoğan'ın anne rolündeki psikodinamik yapısını tekrar tekrar izlemek gerekir. Karakter psikolojisini çözümleyerek oyununu özümsemiş.
"Kıyamet Suları” farklı konusu ile izleyenlerin zihinlerinde 'sorgulama' kavramını hissettiriyor. Eskişehir Şehir Tiyatroları'nın oyunu baştan sona tekrar özümsemesini isterim. Karakterlerin psikolojik yapıları, dilerim diğer gösterimlerde düzeltilir. Gelecek sezonda da sahnelerde görmek dileğiyle…
Yaşam KAYA FPRIVATE "TYPE=PICT;ALT=yenikserce is offline"